12 Ekim 2008 Pazar

Yazmak #2

Kötü bir internet bağlantısı varken, internete girmek ve yazmak zor oluyor demiştim. Bir de bunun üstüne bilgisayarın başına oturabilecek kadar dahi süre bulamadığım zamanların üstüste gelmesi eklenince "yazmak" bana epey uzak bir kelime olarak kaldı. Anlaşılan o ki okul döneminde pek de fazla yazamayacağım. Olsun ne yapalım, arada kafama estikçe birşeyler çiziktiririm ben de yalnızca.

4 Ekim 2008 Cumartesi

2k on PC

Yıllardır EA Sports'un başarısız oyunları bıktırmıştı. Futbolda WE ve sonrasında PES geride bıraktı onları, NBA'de ise 2k serisi. Her ne kadar oynamasam da geçen yıl (2008 oyunu yani) FIFA'nın vasatın üstüne çıktığı, ancak yine de PES'e yetişemediği söyleniyordu. NBA cenahında ise işler daha kötüydü. PC'de futbol açığını PES kapattığı için FIFA zaten aranmıyordu ancak 2k serisi konsollarda olduğundan EA Sports'un NBA Live'ı insanı canından bezdiriyordu. Bunun sonucunda NBA 2008'i 1 haftadan daha kısa oynayıp bırakmıştım, zaten firma 2009'da da NBA Live'ı PC'ye çıkarmayacaklarını açıkladılar.

Geçtiğimiz günlerde gelen haber ise işi güzelleştirdi. NBA 2k9 bilgisayara da geliyor, yapımcılara buradan hörmetlerimi sunuyorum efenim. 98'den itibaren NBA Live serisiyle hayatını geçirmiş biri olarak, etkisini kaybeden NBA Live'ın yerine bunun olması çok güzel. Şimdi soru şu: Acaba laptop'um kaldırabilecek mi 2k9'u?

27 Eylül 2008 Cumartesi

The First Presidential Debate

Eveeet artık kınlarından çekilmiş olan kılıçlar tamamen dışarı çıkarılıyor, zira çok az kaldı seçimlere. Bunun en önemli habercilerinden biri olan seçim tartışmalarının da ilki yapıldı. Başında birkaç dakikasını kaçırdım, sonrasını izleyebildim. Bir kere herşeyden önce şunu söyleyeyim. Konsept olarak bu tartışmaları seviyorum ben. Adaylar karşı karşıya geliyor, yüzyüze tartışıyor. Öyle mitinglerden atışmak değil yani usul. Belki de geçen günkü Fırat-Kılıçdaroğlu tartışmasının en çok bu yanını sevdim. Tabii orada konunun o kadar da önemli olmaması önemli bir eksiydi ancak onlar da bu konseptte seviyeli bir tartışma yapabildiler. Bu açıdan güzel oldu. Zamanında bizde de buna benzer şeyler yapılırmış, Özal'ın başbakan olduğu zamanlarda. Şimdi yine yapılabilir mi bilemiyorum ama uygun bir zemin hazırlanır ve bizde de seçim öncesi benzer uygulamalar yapılırsa hoş olabilir. Şimdi İzlediğim bölümlerden aklımda kalan notları yazayım:

- İlk izlemeye başladığımda finanstan konuşuyorlardı. Obama sağlık alanına daha fazla yatırım yapılması gerektiğinden falan bahsetti. Zaten seçim kampanyasında da annesinin kanserden ölmesi dolayısıyla bunu sıkça dile getiriyordu. Onun haricinde ısrarla Irak'a yatırılan paradan bahsetti, "o para harcanmasa biz neler neler yaparız" mealinde cümleler kurdu. McCain de Irak'a para harcanması doğal ve gerekli tezini savundu. İkisi de şu anki krizden bahsetmedi.

- Buradan da hareketle Irak konusuna iyice geçiş yaptılar. Zaten düşünceleri belli. Dikkatimi şu çekti. Obama "Irak savaşı baştan bu yana hatalıydı, Afganistan'daki savaş bitmeden Irak'a girildi, Irak'tan çekileceğiz" diyor, iyi, güzel. Ancak "Irak'tan çekildikten sonra kuvvetlerimizi tekrar Afganistan'a yöneltip, burada işi bitireceğiz" diyor. Bin Ladin ve El-Kaide'nin hala varlığını sürdürdüğünü, Ladin yakalanıp El-Kaide ortadan kaldırılana kadar Afganistan'daki savaşın devam etmesi gerektiğini söyledi. Hatta "Ladin öldürülüp, El-Kaide yok edilince..." şeklinde başlayan bir cümle kurdu. Savaş bitecek hayalleri başka bahara. Savaş bitmez

- McCain ısrarla "Geri çekilmemeliyiz diyor. Geri çekilirsek kaybetmiş oluruz, savaşı kaybetmek psikolojik olarak bize eksi, düşmanlara artıdır" diyor.

- McCain çekilmemeyi savunurken geçenlerde bir kadının yanına gelip, Irak'ta çatışmada ölen oğlunun bilekliğini kendisine verip, "Evladımın kanı yerde kalmasın" mealinde birşeyler söylediğini anlatıp duygusallık yapmaya çalıştı. Obama da "Benim de Irak'ta ölen bir askerin annesinin verdiği bir bilekliğim var ve o anne bana 'Bir daha anneler benim gibi üzülmesin, savaş bitsin' demişti" dedi.

- İran konusunda Obama sonuna kadar koşulsuz olarak konuşmalıyız derken, McCain konuşabiliriz ama koşulsuz olmaz dedi.

- McCain Ahmedinejad'ın ismini söylerken zorlanıyor, hatta bir keresinde söyleyemedi, üç kez tekrar etmek zorunda kaldı. Obama da İran'lı yetkililerle konuşulması gerektiğini söylerken "Bizim asıl konuşmamız gereken kişi Ahmedinejad değil, çünkü İran'da en yetkili, en etkin kişi aslında o değil" dedi. Aman dikkat başkan olunca bunları hatırlayıp da tokatlamasın sizi Mahmud.

- Obama hep Bush üzerinden vurmaya çalıştı. Sizinkiler şöyle yaptı, böyle yaptı şeklinde şeyler söyledi.

- McCain "gençsin sen yavrum, anlamazsın bu işlerden" havasındaydı.

- McCain aşağı mahalleden kavga etmeye gelmiş, söz hakkı kendinde olduğunda saldırgan, karşıda olduğunda da ilgisiz görünen büyük çocuk havasındaydı. Obama ise dayak yememek için dikkatle dinleyen, açık vermemeye çalışan küçük çocuk gibiydi.

- McCain epey düz konuşuyor, Obama daha tane tane ve daha iyi vurgular yaparak konuşuyor. Obama'nın söylediklerini daha rahat anladım.

- McCain hitap ederken hep "Senatör Obama" dedi, Obama ise arada "Senatör McCain" dese de genelde "John" diye hitap etti.

- Son sözlerde ikisi de kuvvetli olduklarını düşündükleri taraftan giriş yaptılar. Obama ismini kendisinden aldığı babasının üniversiteye okumaya gelen bir Kenya'lı olduğundan hareketle barış ve Amerika'nın dünya için öneminden bahsetti. McCain ise direk "Ben esaretten kurtulduğumda.." diye bir giriş yapıp o konudan da son dakikada bahsetmiş oldu.

- Kim kazandı peki tartışmayı? Açıkçası Obama'nın eli daha kuvvetliydi. Dolayısıyla yarım adımdan da fazla önden başladı bana göre. Aralarında çok bariz bir fark yoktu, ikisi de genelde bildiğimiz şeyleri söyledi. Sonuç olarak bir tarafı seçeceksem, elinin de kuvvetli olmasının önemli derecede etkisiyle Obama'nın bir adım önde bitirdiğini söyleyebilirim.

Kuştepe Camii

Dün İstanbul'daki fırtına bana fena koydu. Daha önce de felaketler oldu, daha önce de yıkıntılar oldu ancak insan kendisini direkt ilgilendirmeyince gerçeği hissetmekte zorlanıyor demek ki. Dün Kuştepe Camii'nin minaresi yıkılıp bir kişi ölünce hissedebildim, çok da kötü oldum. Bir sene boyunca hep o camiye gittim geldim ben, sevdim orayı. Şimdi böyle birşey olunca da çok üzüldüm. Keşke Sayın Mustafa Sarıgül geçen yıl caminin döşemelerini yeniletip, "Mustafa Sarıgül'e teşekkürler" afişi astıracağına minareye güçlendirme yapsaymış. Allah korusun, bir daha inşallah olmasın böyle şeyler

26 Eylül 2008 Cuma

Yeni Tarih, Eski Plan

"...Gerçekten birlikte yaşama iradesi ne kadar güçlü? Kürtleri temsil ettiklerini iddia edenler, acaba kimin gündemini uyguluyor? Temsil ehliyeti olmayan bu çevreler, ezici çoğunluğun arzularını değil, yeni Lawrance'lar tarafından kulaklarına fısıldanan planları uyguluyorlar. Birinci Dünya Savaşı döneminde İngilizlerin Araplara söylediğini bugün ABD ve aynı güçler Kürtlere söylüyor. Ortadoğu'ya bırakılan mirası bugün görüyoruz."

İbrahim Karagül... "Hesaplaşma Yüzyılı"nda... Irak özelinde Ortadoğu'daki bölünmeyi anlatırken...

25 Eylül 2008 Perşembe

Yazmak

Bloga yazmak için düzenli internete girebilmek lazım.
Düzenli internete girebilmek için düzgün bağlantı lazım.
Düzgün bağlantı için düzgün modem lazım.
Yurtta(Türkiye değil, kaldığım yurt) internet işine el atılması lazım :tey:

22 Eylül 2008 Pazartesi

Feribot

Yalova-Yenikapı feribotundayım şu an. Gayet hızlı olan wirelessle huzur içerisinde internetteyim., saniyede 300 k ile dosya çekiyorum. Ancak 2 yıldır çözemediğim birşey var. Yalova-Yenikapı feribotunda wireless varken İDO neden iş adamlarının çok daha fazla kullandığı Bursa-Yenikapı'ya wireless sistemi kurmaz? Herşeyi geçtim, sırf ben Bursa-Yenikapı'yı kullandığım için sistemi kurar insan, ayıp yani! İş adamlarından biz de nemalanalım diye İDO'ya mail atmıştım aylar önce. Cevap da gelmişti, epey de şaşırmıştım cevap alınca. "Yakında kuracağız, planlıyoruz" demişti bey amca. Yakın geçti, ancak hala kurulu bir bağlantı yok. Yani sanırım yok, 3 aydır binmiyordum feribota zira. Hoş ben de Her Yapılandan Memnun! Vatandaş oldum şu anda, toparlayalım o yüzden. Her ne kadar wireless'i kurmasalar da Bursa-Yenikapı'ya, bu hızlı feribot bi nimet bizim için. Bursa'da evimden çıkıp, Avrupa Yakası'nda yurduma 2.5 saatte ulaşabiliyorum. Eski usulde ne kadar sürerdi, 4 saat, 5 saat yoksa 6 mı?

21 Eylül 2008 Pazar

500 Milyar $

500 Milyar $. Evet, ABD'nin dünyayı sarsan krizden dünyayı kurtarmak için batık krediler üzerinde uyguladığı politikanın onların kasasına mal olacağı minimum miktar. Daha başlar başlamaz piyasalar da rahatladı. Bu miktarın 1 Trilyona kadar çıkabileceği söyleniyor. Ama bir de şu yanından bakmak lazım. Ya böyle birşey yapılmasa zarar kaç trilyon $ olacaktı?

14 Eylül 2008 Pazar

We'll Always Have Paris

"Ilsa, I'm no good at being noble, but it doesn't take much to see that the problems of three little people don't amount to a hill of beans in this crazy world. Someday you'll understand that. Now, now... Here's looking at you kid."

Rest


Buz Adamlar demiştik onlara. Nitekim ne kadar gözükara olduklarını gün geçtikçe daha da gösteriyorlar. Medvedev bugün yaptığı açıklamada (bu işin Medvedev'i Putin'i yok tabi ya) Gürcistan'ın NATO'ya dahil olmasının Kafkaslar'da düzenin bozulmasına sebep olacağını söyledi. Bundan daha önemli olan nokta ise "Gürcistan bundan önce NATO'ya katılmış olsaydı da böyle bir tehdit gördüğümüz takdirde müdahale ederdik" demiş olması. Rusya dünya sahnesine geri döndü, hem de fena döndü. Önümüzdeki aylarda Rusya'nın adını çok daha duyacağız.

13 Eylül 2008 Cumartesi

İçeri Çekiliyoruz

Geçtiğimiz günlerde malum Big Bang Deneyi yapıldı, çok konuşuldu, çok tartışıldı. En çok tartışılan yanı da mini Kara Delikler oluşturup dünyanın sonunu getirebilecek olmasıydı. İşin ilginç yanı fizikçilerin büyük bölümü böyle birşey olmayacağını söylerken, her alanda etkin olan bir grup septikin bu teorisi medyada geniş yer buldu(Sırf Türk medyası değil, Dünya medyası. Hatta Türk medyası birkaç adım geride bile kaldı bu konuda). Fizikçiler istedikleri kadar "birşey olmaz" desinler, bir kez "ya olursa" diyen çıktı nasılsa. Hatta televizyonda bunu temsil eden şeyleri de gösterdiler. Bir temsilde de İsviçre'den başlayarak Avrupa'yı içine alıyordu Kara Delik.

Deneyden sonra haberlere şöyle bir göz gezdirdim. Ankara'da hafif bir sarsıntı olmuş, deneyin fay hatlarını harekete geçirdiği söylendi. Konya'da yakıcı kumun olduğu bir alan görüldü, Tubitak hala araştırıyor. Ancak bu noktada Dünya medyası yine son noktayı koydu, önlerine saygıyla kapaklanmama sebep oldu: Deney'i televizyonda izleyen bir genç kız o anda ölmüş, haberler ise "Bakın daha izlerken öldürmeye başladı" mealinde. Olsun, Kara Delik bize zarar vermez, Anadolu yakasındayız, Trakya'dakiler düşünsün. Yoksa okul başlayınca gitmesem mi İstanbul'a? Ya içeri çekilirsem aman aman?!

12 Eylül 2008 Cuma

12 Eylül

60 Darbesi'nden sonra 80'e kadar bayram olarak kutlanmış 27 Mayıs tarihi: Hürriyet ve Anayasa Bayramı. 80 Darbesi'nden bu yana ismi koyulmasa da bayram olarak kutlanıyor 12 Eylül, darbe taraftarları tarafından. Darbe kelimesi sözlüklerden, akıllardan tamamen silinmediği sürece de kutlamaya, yenilerini aramaya devam edecekler. Allah bu ülkeye bayram diye kutlanacak bir darbe daha göstermesin

9 Eylül 2008 Salı

Her Yapılandan Memnun! Vatandaş Modeli

Dün haberlerde metrobüs vardı. Malum güzergahı uzatıldıktan sonra ilk seferini dün yaptı. Bu sebeple haber ekipleri metrobüse binip vatandaşla röpörtaj yapmış. Genel olarak insanlar metrobüsten memnun, yani inşaat sırasında çekilen çileye değmiş gibi. Ama okulların ilk günü olması dolayısıyla da araçlar epey kalabalık tabii. Bu sırada mikrofon uzatılan bir vatandaşımızın dudaklarından şu kelimeler dökülüyor: "Şu sefalete bakar mısın, E-5 bomboş biz burada sıkış tepiş yolculuk yapıyoruz". Böyle bir durumda yapılacak şey gayet açık: Lisedeki çok sevdiğim müdür yardımcımız Alaaddin Hoca'mın "Haydar" ismini verdiği, nadide sopasıyla bu vatandaşımız arasında yakın bir ilişki kurulmasına vesile olmak. Halkımız bunu eşşeğin sudan gelmesi ile ilgili bir vecizeyle de tanımlamaktadır.


İnsan duruyor, düşünüyor, içindeki Pollyanna damarının etkisiyle "Bu sevgili vatandaşımıza nasıl hak verebiliriz" diyor. Ama yok kardeşim olmuyor. Şimdi geriye bakıyorum, İstanbul için yapılan şeyleri düşünüyorum, kimisi iyi kimisi kötü. Ama rahat bir şekilde söyleyebilirim ki son 5 yıl içerisinde, Metrobüs İstanbul için yapılan en önemli yeniliklerden biri, belki de birincisidir. Acaba bu vatandaşımız Metrobüs yokken E-5'te kaç kez rahat trafikte gidebilmiş ve bu yolculukları boş bir otobüste gerçekleştirmiş. O boş olmayan otobüslerde o yolu kaç saatte alıyormuş, şimdi sefalet çektiği(!) metrobüste kaç dakikada katediyormuş. Yani bazen vatandaş konuşmak için konuşuyor. Bir şeyden de memnun ol canım vatandaşım

7 Eylül 2008 Pazar

Doğan

Doğan derken bu doğan değil tabii, Aydın Doğan'ı kastediyorum. Malum bugünlerde Doğan-Erdoğan tartışması sürüyor. O tartışmaların içeriği bir yana Aydın Doğan'la ilgili iki kelam etmek istiyorum. Aydın Doğan sağ kesimden, sol kesimden, yukarıdan, aşağıdan pek çok kişi tarafından sevilmeyen biri. Yani Aydın Doğan hakkında söylenmek için onunla karşıt görüşten olmaya ihtiyacı yok insanların. Gücü olan insanlar antipatik olur, o yüzden böyledir desek, "Tek güçlü insan Aydın Doğan mı?" sorusu akla geliyor. Bekleyelim ve görelim bu konunun sonu nereye gidecek?

Ermenistan Daveti #2

Maç bitti, milliler yurda döndü, cumhurbaşkanı da döndü. Peki ne oldu şimdi? Biz Ermeni Soykırımı'nın varlığını kabul etmiş mi olduk? Bu yönde herhangi bir söz, hareket mi oldu? Daha önce de söyledim, ben de tabii ki hiç istemem şu söylediğim tarzda birşey olmasını. Ancak bu davete icabetin kesinlikle öyle bir sonuç doğuracağını söyleyip felaket tellallığı yapanlara benim tepkim. Eminim ki, eğer bu ziyaret gerçekleşmese Türkiye çok daha kötü bir imaj çizecekti, soykırım meselesinde eksi puan alacaktı. İyi oldu böyle iyi, demek ki neymiş: Heryerde öyle felaket tellallığı yapmamak gerekirmiş.

6 Eylül 2008 Cumartesi

Nasıl Yani?

Cumhuriyetçilerin kongresi de sona erdi ve kongrenin sonunda McCain bir adaylığı kabul konuşması yaptı. Bu konuşmanın temelinde Bush'tan farklı olduğunu göstermek vardı. Baştan beri söyledik zaten McCain ılımlı bir cumhuriyetçi diye ve daha önce de Bush'la bazı konularda fikir ayrılıkları vardı. Zaten Bush'u yanında tutmamak da Bush'un kötü imajından sıyrılmak demek olacağı için tepki sonucu düşecek oyların önüne geçmeyi sağlayacaktır, bu yüzden doğru olan da bu onun açısından. Bunlar iyi güzel de konuşmasında Bush'la farklıyız derken söylediği şeyleri duyunca "Şaşırmış bu dede" dedim. Savaşa karşı olduğunu, barışı sağlamaya çalışacağını söylemiş. Hoş tabii "Biz Ortadoğu'da barış değil savaş istiyoruz" demek her babayiğidin harcı değil, bunun için 70 yaşını geçmiş olmak da yeterli değil (!). Ancak bunu söylerken kendisiyle fena halde çelişti. Bunu söyleyen kişi dahabirkaç ay önce "Irak'ta gerekirse ilelebet kalırız" diyen kişiyle aynı değil mi? Savaş karşıtıysa işgal ne oluyor? Aaa ama unuttuk; onlar Irak'ta işgalci değil ki, yalnızca barışı tesis ediyorlar!!!

4 Eylül 2008 Perşembe

Nikaragua

Nikaragua. 5 milyon nüfuslu bir Orta Amerika ülkesi. Peki şimdi burada ne arıyor? Soğuk Savaş döneminde de Doğu Blokuna yakın olan Nikaragua, son krizde de Rusya'nın safında yer almış gerek ki Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını Rusya'dan sonra ilk tanıyan devlet oldu. Nikaragua bir başlangıç, önümüzdeki günlerde aylarda içindeki Kızıl ruhu kaybetmemiş birkaç devlet daha aynı şeyi yapabilir muhakkak

Ermenistan Daveti

Abdullah Gül'ün milli maç için Ermenistan'a gidecek olması çok tepki çekiyor, bir o kadar da destekleyeni var. Şimdi olaya şöyle bakmak lazım. Bu ziyaret "Biz soykırımı destekliyoruz" düşüncesiyle mi yapılıyor? Görünen o ki öyle değil. Esasen konuşulacak konular arasında da bundan bahsedilmiyor, bölgesel diğer meselelerden bahsediliyor. Bu konu açılır mı onu da şimdiden söylemek zor. Ben de açıkçası Ermenilere soykırım yönünden koz verecek bir hareket yapılmasını istemem ama bu koz verecek bir hareket midir? Pek sanmıyorum. Aksine uzun vadede artı hanemize dönebilir bile. Şöyle ki; milletler arasında bu tür görüşmelerin sık olması barışçıl bir portre çizmeyi sağlar. Bu yüzden Soykırım yönünde onlar açısından olumlu birşey söylenmediği takdirde bu geziden fayda sağlanabilir dünyanın gözünde. Ondan öte ben işin şu yanına bakıyorum. Burada davet Ermenistan tarafından geldi, onlar barış yönünde bir hamle yaptılar. Esasen işte bu hareket Gül'ün asıl bu şekilde karar almasına sebep olmuştur. Zira Ermenistan tarafı böyle bir adım attıktan sonra biz buna karşı gelirsek "Ermeni Sorunu" konusundaki haklılığımızı daha da yitiririz. "Bak Ermeniler barışçıl davranıyor Türkler yanaşmıyor, o zaman bunlar soykırım yapmıştır" tarzı kabataslak bir intiba oluşur dünyanın gözünde. Bu şekilde olunca da tersi olabilir. O yüzden bence bu davete icabet etmek bir zorunluluktu, umarım ki soykırım konusunda da olumsuz bir olay olmayacaktır uzun vadede

3 Eylül 2008 Çarşamba

Anneanne mi Anne mi?

McCain'in Sarah Palin'i yardımcısı olarak seçmesinden sonra Palin merkezli haberler son hızla ortaya atılmaya başlandı. Palin'in geçmişi de gözönüne alınınca bunlar ağırlıklı olarak magazinsel oldu ve genelde de karalamaya yönelik. Öncelikle eski güzellik kraliçesi olmasından hareketle internette uygunsuz fotoğraflarının yayıldığı iddia edildi, ancak aynı gün Cumhuriyetçi Parti Ofisi'nden yalanlandı, resimdekinin başkası olduğu söylendi. Şimdiki trend ise Sarah Palin'in hamile kızı. Palin'in 17 yaşındaki kızı 5 aylık hamileymiş ve henüz evli değil. E bir cumhuriyetçide böyle bir durum olunca hemen üzerine gidildi. Bunun üzerine de Palin kızının bebeğin babasıyla yakında evleneceğini söyledi. Ayrıca McCain böyle bir durum olduğunu da önceden biliyormuş.

Şimdi bu iyi güzel de asıl renkli konuya gelelim. 3 gün önce Palin'in kızının hamile olduğu haberi dolaşırken bugün de Palin'in Nisan ayında doğan daha önce de kendisinden bahsettiğim down sendromlu oğlunun aslında kızının oğlu olduğu ve Palin'in kendi oğlu gibi gösterdiği haberi çıktı. Peki şöyle bir hesap yapalım: Bu çocuk Nisan 18 doğumlu ve Palin'in kızı 5 aylık hamile. Peki o zaman aradan yalnızca 4.5 ay geçtiğine göre bu kız o çocuğu daha doğurmadan ikinciye mi hamile kalmış? Bunu yazmam Palin'i savunmak için değil. Öyle sivri fikirleri olan birinin üzerine bu tür şeylerle gidiliyor olması bi yandan normal ama bu da insaf dedirtiyor artık. Bir haber yapılacaksa bu kadar şey de gözden kaçar mı? He belki haber doğrudur da tarihler yanlış yazılmıştır diyeceğim ama öyle de görünmüyor. Bize de "ah şu asparagas haberciler" demek düşüyor. Ama şu da var. Uzun vadede nasıl sonuç verir bilmiyorum ama önümüzdeki günlerde Cumhuriyetçiler Palin üzerinden vurulmaya devam edeceklerdir.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Denge Unsuru #2

Obama başkan yardımcısı olarak Biden'ı belirlediğinde denge unsuru demiştik, bugün McCain de açıkladı başkan yardımcısını ve bir denge unsuru daha diyebiliriz. McCain başkan yardımcısı olarak Alaska Valisi Sarah Palin'i seçti. Palin eski Alaska güzellik kraliçesi ve tabiri caizse apaçi bir cumhuriyetçi. Savaş yanlısı, silahlarla arası iyi, kürtaja karşı. Denge unsuru olmasını sağlayan özelliği ise 44 yaşında olması. Nasıl ki genç Obama, Biden'ı yardımcı seçerek yaş ve tecrübe eksiğini dengeledi dediysek, dede McCain de Obama'dan da genç olan Palin'i seçerek dengeledi.

Palin Alaska'da yıllarca ticaretle uğraşmış, bir dönem petrol işine de girmiş. 5 çocuk annesi, çocuklarından biri de Irak'ta asker ve bununla gurur duyduğunu söylüyor. Geçen yıl doğan en küçük çocuğu ise Down sendromlu ve hamilelik esnasında bunu öğrenmiş olmalarına rağmen çocuğunu aldırmamış. İlk konuşmasında "Ben sizin gibi normal bir anneyim" mesajı vermeye çalıştı. Bu seçimin iki avantajlı yanı var. Birincisi Hillary Clinton'a kadın olduğu için oy verecek olup da onun seçilmemesi sonucu ortada biriken kadın seçmene hitap edecek. İkincisi de muhafazakar cumhuriyetçilere hitap ediyor. Zira daha önce de demiştik, McCain ılımlı bir cumhuriyetçi. Al bir denge unsuru daha. Ama bir anlamda olması gereken de bu zaten, başkan yardımcısı başkanın eksik olduğu alanlarda kuvvetli olmalı. Nitekim iki partide de oldu

29 Ağustos 2008 Cuma

Savaş Senaryoları

Son günlerde İran'ın içinde bulunduğu savaş senaryoları ayyuka çıktı. Geçtiğimiz günlerde Rus Meclisi Duma'nın Başkan Yardımcısı çıktı, "İsrail İran'a saldıracak, savaş kaçınılmaz" dedi. Bugün de gündemde De Telegraaf'ın haberi var: " Amerikan Ordusu birkaç hafta içerisinde insansız uçakla İran'a saldırı düzenleyecek". Kaynakları da Hollanda İstihbarat Örgütü imiş. Gürcistan Krizi savaş tellallarını heyecanlandırdı herhalde, e savaşın tarafı olması en muhtemel devlet de İran olunca, başladı İran'lı savaş senaryoları

28 Ağustos 2008 Perşembe

Obama "Officially" For President

Denver'da süren Demokrat Kongresi'nin son günüydü bugün ve beklendiği üzere de Obama'nın başkanlık adaylığı resmileşti. Bill Clinton da bir konuşma yaptı ve "Hillary ve Chelsea'yle birlikte Obama'yı destekliyoruz bize katılın" dedi. Hillary devre dışı kaldıktan sonra Obama'yı desteklemesini başkan yardımcılığı için ığraş olarak düşünüyordum ama görülen o ki, ciddi anlamda 8 yıllık Bush hanedanından sonra bir başka Cumhuriyetçinin başkan olmasını istemiyorlar. Clinton-Obama çekişmesi Demokratlarda oyları böler diyordum, şu anki görünümde bölmedi, en azından o yönde çalışılıyor. Ancak asıl seçim günü görülecek bu tabii. Şimdi gözler Cumhuriyetçilerde. Başkan Yardımcısının açıklanması bekleniyor. Onların kongresi de önümüzdeki hafta yapılıyor, McCain'in adaylığı da kesinlik kazanacak bu şekilde.

26 Ağustos 2008 Salı

Gümbür Gümbür Geliyor, O Geliyor!

Alkışlamıştık 2.5 ay önce. O zaman Temmuz ayı içinde demişti ama anlaşılan Eylül sonuna kadar sarkacak. Parti kurma çalışmaları için kamp başlamış ve 4 hafta sürecekmiş. Bu süre sonunda partinin ismi, logosu ve tüzüğü belirlenecekmiş. Öyle basit birşey de değil, 1500 kişi katılacakmış bu 4 hafta içinde toplantılara. "16 Milyon" demişti büyük insan. 1500'ü tamam diyelim, geriye 15 milyon 998 bin 500 kişi kalıyor. Olmayacak iş değil ama ben 16 milyon oyu biraz zor görüyorum, 15.9 milyonda kalır gibi duruyor.

Buz Adamlar

50 yılı aşkın süre dünya siyasetinin ilk iki koltuğundan birine kurulmuş olan Sovyetlerin yıkılmasından sonra Rusya genelde ikinci planda kaldı. Ama bu süre içinde durmadı, durmamış. Zaten biliniyordu Rusya'nın gösterdiği ekonomik ve siyasi gelişim, ancak ABD, AB ülkeleri, Çin, Japonya vs. hep Rusya'nın önünde sayılıyordu. Rusya artık tekrar sahneye çıkmaya karar vermiş ki bu son Gürcistan Krizi'ndeki tavırları bunu açık bir şekilde ortaya koydu. Bu kriz Sovyetler'in yıkılmasından sonra yaşadığı çöküşten bu yana yükselen Rusya'nın bir anlamda siyasi olarak kabuğunu kırdığı olay oldu.


Artık Rusya çok rahat bir şekilde rest çekebiliyor dünyaya. He önceden de çekerdi ama bu kadar da kolay değildi. Şimdi ise çekinmeden yapıyorlar. Dünya "Sen karışma" derken, dinlemediler, Gürcistan'a girdi Rus Ordusu. Bitir artık dediler ancak diğerleri istediğinde değil, kendileri istediklerinde bitirdiler savaşı. Şimdi ise son konu: Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığı. G-8'in diğer 7 üyesi "Yapma, etme" diye kıvranadursun, Rusya bağımsızlıklarını tanıdı ve hem "Benim bölgeme dünyanın öbür ucundan karışmayın" mesajı verdi, hem de istediğini yapmış oldu, kısaca tüm dünyaya resti çekip söz dinleyen değil, gerekirse dinleten olacağını gösterdi. Burada da kalmaz gibi duruyor Rusya, daha da ilerleyecek önümüzdeki aylarda

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Denge Unsuru

Epeyce uzun ara verdik, artık yavaş yavaş başlayayım. Bu süre içinde çok şey oldu, onlara da arada değinirim ama şimdi sıcak haberlerden devam etmek lazım. Bugün Obama başkan yardımcısını açıkladı: Joseph Biden. Son günlerde anketlerde düşüşe geçen Obama'ya ilaç gibi gelebilecek bir seçim aslında bu. Çünkü Obama'nın en çok eleştirildiği konulardaki eksiklikleri kapatabilecek bir isim. Bugüne kadar hep dedik ya, McCain yaşlı ve tecrübeli, Obama genç ve dinamik. Obama'nın özellikleri önceden avantaj gibi gözükse de Kafkaslarda olanlardan sonra McCain'in bariz bir şekilde daha etkin görünmesi sonucu Amerikan halkı tecrübeye göz kırpmaya başladı. İşte bu yüzden Biden ilaç gibi. Zira 72'den beri Senato'da olan bir isim, McCain'den bile eski bu alanda yani. Oldukça tecrübeli bir isim. Ayrıca beyaz olduğu için renk açığını da kapatıyor. Herşeyden önemlisi dışişlerinde oldukça etkin bir isim, ki şu anda da Senato Dış İlişkiler Komisyonu başkanı zaten.

Biden aslında aylar önce Demokrat Parti başkan aday adaylığına ismini koymuştu ancak ilk gün çekilmişti. Ermeni, Yunan tasarılarının arkasında bulunması ilk bakışta bizim açımızdan problem. Ancak Türk-Amerikan ilişkilerini 180 derece döndürecek bir durum değil diyebiliriz buna. Başkanlar kadar başkan yardımcılarının da politikada oldukça etkin olduklarını düşünürsek (bkz. Dick Cheney) yardımcı seçiminin başarılı olması o kadar önemli. Obama bu açıklamayı cidden kritik bir zamanda yaptı. Bu düşüşü durdurabilecek bir hamle olabilir.

14 Ağustos 2008 Perşembe

Yolun Sonu

Geri geldim, en azından fiziken. Gelmesi çok zordu, geldikten sonra olanlar daha zor. Ama şu anda da kendime gelebilmem gerekiyor asıl. Ne zaman olur bilmiyorum ama olursa daha sonra da tekrar yazmaya başlayacağım.

Selametle...

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Yolculuk

25 Temmuz 2008 Cuma

Why So Serious?


24 Temmuz 2008 Perşembe

Berlin'de Yine Bir Amerikan Başkan(Aday)ı

''The walls between the countries with the most and those with the least cannot stand. The walls between races and tribes, natives and immigrants, Christians and Muslims and Jews cannot stand''

Obama Dünya'yı dolaşmaya devam ediyor. Bugün de Berlin'deydi, 100 bin kişiye konuştu. "Tüm duvarları yıkalım" diyerek yine bir birlik ve değişim çağrısı yaptı. Özellikle dinler arasındaki duvarlara vurgusu dikkat çekiciydi. Gezisinin şu ana kadarki en önemli mesajını bugüne saklamış. Peki neden bugüne sakladı? Sebep bugün Berlin'de bulunması. Berlin Amerikan Başkanları'nın çok önemli konuşmalar yaptığı bir yer. 63'te Kennedy "Ich bin ein Berliner" demiş, Berlinlileri koruyacağına dair yemin etmişti. 87'de de Reagan "Mr. Gorbachev, tear down this wall" diye çağrı yapmıştı. Obama da geldi, yine Berlin'de, yine önemli bir konuşma yaptı. Bu bahsettiklerimiz kadar efsaneleşir mi bunu ileride göreceğiz ama özellikle Reagan'ın konuşmasına çok benzeyen bir "duvarları yıkalım" konuşması olduğunu söylemek gerekiyor. Konuşma yapan ilk isim ne demiştik? Heh Kennedy'di. Aaaa ne tesadüf, Obama ve Kennedy!

23 Temmuz 2008 Çarşamba

İki Resim Arasındaki 7 Fark

Boşuna aramaya gerek yok. Zira fark da yok!!

21 Temmuz 2008 Pazartesi

İnatçı İran

İran-AB görüşmelerinde İran nükleer çalışmaların devamı konusundaki tutumunda ısrarcı olunca bugün Condoleezza(ulan görevden ayrılacak hala adını yazmayı öğrenemedik) Rice sert çıktı. Genel anlamda "Biz onlara bundan vazgeçsinler diye çeşitli teşvik projeleri hazırladık ama nuh diyor peygamber demiyorlar, inadım inat diyorlar, vazgeçmiyorlar, çok da ciddi değiller bu konuda, olmaz böyle şey" şeklinde bir açıklama yaptı. İşi biraz daha ilerletip eğer bu önerilere yanaşmazlarsa işi Güvenlik Konseyi'ne götürebileceklerini söyledi. Zaten son dönemde iyice performansı düştü şu anki ABD hükümetinin, oldukça geri planda kalmaya başladılar. Şimdi ise gider ayak ortalığı hareketlendirme tehdidi yapıyorlar. İran kolay kolay geri adım atacağa benzemiyor, birkaç teşvik planı da onları pek kesmez. Ya çok ciddi ekonomik, teknolojik vb. katkı sağlayacak, yani kısaca "buna değer" dedirtecek bir proje gelirse, ya da İsrail'in nükleer çalışmaları biterse geri adım atarlar. Yoksa zor gözüküyor.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

İran ve AB(D) #2


Dün bahsettiğim İran-AB görüşmesi bugün gerçekleşti. İlk açıklamalara göre görüşme güzel bir havada geçmiş, anlaşılan gerginlik olmamış. Ancak İran'ın uranyum zenginleştirme konusunda geri adım atmadığı, durdurmak bir kenara, şu anki seviyede tutmayı bile kabul etmediği söyleniyor. Bu da tabii görüşmenin diğer tarafının isteğine ters olan bir durum, zira beklenti en azından geçici olarak zenginleştirme çalışmalarının durdurulmasıydı. Zaten Javier Solana da "We still didn’t get the answer we were looking for" diyerek olayı kısaca açıklamış. Kesin bir sonuca varılamamış olsa dahi böyle bir toplantının yapılmış olması, hele ki yumuşak bir havada gerçekleşmesi önemli bir olay. Son olarak, ABD temsilcisi William Burns, İran müzakerecisi Said Celilî ile özel bir konuşma yapmamış ancak aynı masada bulunmuş olmaları bile büyük bir adımdır.

18 Temmuz 2008 Cuma

5+1=Almanya


Yarınki AB-İran zirvesinin bir önemli noktası daha var: İran yarınki müzakerelerde 5+1 ülkenin öneri paketini değerlendirecek ve bu ülke temsilcileriyle de görüşme yapacak. Peki ne bu 5+1? Baştaki "5" tahmin edildiği üzere BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri, "+1" ise Almanya. Burada işin ilgi çekici noktası BM İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulup, galip devletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerini oluştursalar da bugüne geldiğimizde artık, mağlup devlet Almanya'nın da bu daimi üyelerle bir arada anılması ve onlarla aynı seviyede bulunması. Kim demiş "Almanya bu savaşın altından bir daha hiç kalkamaz" diye. Daha 100 yıl olmadan yine neredeyse aynı noktaya geldiler. Geriye bir tek IV. Reich'in çıkması kaldı

İran ve AB(D)

Yarın tüm dünya için ciddi anlamda önemli bir gün. İran ve AB yetkilileri yarın Cenevre'de bir araya gelerek İran'ın nükleer programıyla ilgili görüşme yapacaklar. Bu zaten başlı başına çok önemli bir olay. Bunu daha da önemli kılan şey ise bu görüşmelerde Amerika Birleşik Devletleri'nin de gözlemci olarak bulunacak olması. Bu, uzun süredir gergin olan ABD-İran ilişkileri dolayısı ile daha da önem kazanıyor.



İran-ABD arasındaki gerginlikten bahsediyoruz ama bir taraftan da yumuşama göstergeleri başlamadı değil. ABD'nin Tahran'da büyükelçilikten küçük statülü bir birim kuracağı konuşuluyor. Bu bazı yerlerde "79'dan sonra ilk defa İran'a Amerikan bayrağı girecek" şeklinde de yorumlandı. Bunun yanı sıra son dönemde İran'a araştırma amaçlı giden Amerikalı sayısının arttığı belirleniyor. Bir İran'lı bilim adamı da Amerika'da çalışmak üzere resmi bir kurumdan davet almış. Tüm bunların üstüne bir yakınlaşma da spordan. İran Basketbol Milli Takımı NBA'le anlaşması sonucu NBDL oyuncularıyla dün gece bir maç yaptı. Bir maç da 20'sinde olacak. Dünya gerginliğin tırmanmasını, muhtemel savaşı beklerken tersi yönde hamleler gerçekleşiyor, ki bu da sevindirici.

23 Nisan


23 Nisan'da Koltuklar Değişir

17 Temmuz 2008 Perşembe

Time For Some Campaignin'

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Obama Neden Başkan Olmalı/Olabilir? #2

- Amerika'nın yakın tarihinde çok önemli yerleri olan, çok sevilen ve özellikle de ölüm şekilleri dolayısı ile popülariteleri yüksek olan iki isim, John F. Kennedy ve Martin Luther King'e benziyor, benzetiliyor ve benzemeye çalışıyor. Genç demokrat başkan adayı olması dolayısıyla JFK ile anılıyor ve onun yaptığı etkiyi yapabileceği söyleniyor. Öte yandan barış, kardeşlik, birlik mesajlarıyla da siyah halkın sevgilisi Martin Luther King'in rolüne soyunuyor bir anlamda. Hatta konuşmalarında ünlü "I have a dream" konuşmasından alıntılar yapıp kardeşliğe, birliğe vurgu yaptığı oldu. Ama bu iki ismin de suikaste kurban gittiğini unutmamak lazım, aman Obama'nın başına da öyle birşey gelmesin.



- Genel anlamda McCain'e göre daha iyi bir aile babası portresi çiziyor. McCain'in ailesinin eşi haricindeki kısmı çok fazla haber olmazken Obama bunu sonuna kadar kullanıyor. Küçük çocuklarıyla Disneyland'de çekilmiş fotoğraflarına internette pek çok yerde rastlamak mümkün. Bunlar halkta olumlu etki yapar muhakkak.

- McCain'in de hayatında ciddi zorluklar var, ki bunların başında da esareti geliyor zaten. Ama genis çerçevede bakarsak onun belli bir konumdaki bir ailede doğup, o ortamlarda yetiştiğini görüyoruz. Obama'nın ise durumu daha farklı. Ayrı olan bir anne-baba, babasını neredeyse hiç görememe, her ne kadar kendisini çok sevse de bir üvey babayla yaşamış olma, mecburiyetten yurtdışında bir süre okumuş olma, normal biri olarak yetişip üniversite ve sonrasında başarı basamaklarını teker teker çıkma... Tüm bunlara bakıldığında Obama'nın hikayesi daha dokunaklı geliyor kulağa ve bu tür başarı hikayeleri insanları çok etkiler. McCain aristokrat bir ailede yetişirken Obama ekmeğini taştan çıkarmış gibi bir görüntü var. Bir anlamda zengin İstanbul çocuğu ile çalışıp didinerek gelmiş saf Anadolu çocuğu durumu diyebiliriz. Türk halkı mazlumu sever...



- Yukarıdaki maddeyle de bağlantılı olarak diyebiliriz ki Obama'nın halkın üzerindeki etkisi çok kuvvetli. Genelde söylemlerinin popülist olması ve doğru yönlerini ön planda tutmasıyla halkın gözünde daha çok sevilen biri oluyor. Bu durum kendisine avantaj sağlar

- Ve halkımız mazlumu sever dedik de... Evet evet evet... Ten rengi... Ezilenler iktidar olacak... Değişim... Ten rengi... Değişim... Ten rengi... Değişim...

15 Temmuz 2008 Salı

The Politics of Fear


The New Yorker'ın 21 Temmuz kapağı... Michelle Obama gafları ile zaten efsane olma yolunda ilerliyor. Bu karikatürde de gaflarından hareketle terörist olarak resmedilmiş. Kalaşnikof ve afro ile zenci özgürlük savaşçısı gibi. Barack, "Obama bin Ladin" olmuş yine. Zaten tepede de Ladin'in portresi var. Şöminede ise yanan Amerikan bayrağı. En dikkat çekici olan ise selamları. Michelle geçenlerde katıldığı bir televizyon programında da bunu yapmış ve tepki toplamıştı, zira bu siyahi ve köktendincilerin selamıymış efendim.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Smoke Kills


"Maybe that's a way of killing them"

John McCain'in İran'a sigara ihracatının artması ile ilgili kendisine sorulan soruya cevabı...

Obama Neden Başkan Olmalı/Olabilir? #1

- 50 yaşın altında, bu görev için genç sayılabilecek bir yaşta. Bunun getirisi olarak da dinamik, heyecanlı. Çok yaşlı bir rakip için epey genç bir aday. Dinamizmi ve heyecanıyla halk üzerinde olumlu bir etki yapıyor.

- Okulun parlak çocuğu diyebiliriz onun için. McCain akademiden düşük bir dereceyle mezun olurken (hoş orası da prestijliydi) Obama prestijli okullardan prestijli noktalarda da görev alarak mezun oldu.

- Obama'nın en büyük avantajı "değişim" konusundaki isteği. Bugüne kadar da çeşitli postlarda çok sözü geçti bu değişimin. Amerikanya'nın şu anda dünyadaki konumu belli ve dünya siyasetinde en etkili aktörlerden biri hatta birincisi. Amerikanya'da gerçekleşecek değişim dünyada gerçekleşecek değişim demektir. Zaten Obama da "sadece ülkeyi değil dünyayı değiştireceğiz" diye ilan ediyor değişim fikrini. Dünya'nın şu anki durumundan, gidişatından memnun olmayan insanların sayısının ne kadar fazla olduğunu düşünürsek bu değişim fikrinin neden bu kadar tuttuğunu anlamak mümkün. Ancak bu değişim fikri çok kritik Obama için. Çünkü kampanyasının temelinde bu var ve o yara alırsa Obama da çok büyük yara alır. Ama o da biliyor ki bunun olması için çoğunluğun kabullenmesi gerekiyor. Bu yüzden de kampanyasında "umut" kavramından çok destek aldı, sloganı "Change: We Can Believe In" ve diyor ki: "I'm asking you to believe. Not just in my ability to bring about real change in Washington. I'm asking you to believe in yours."

- Değişimle doğru orantılı olarak saldırgan Amerikan politikalarının bir kenara bırakılacağını, dünyada barışın tesisine çalışılacağını söylüyor. Bu doğrultuda ordu Irak'tan en kısa sürede çekilecek dedi, sonra süreyi biraz uzattı ancak çekilme fikri sabit.

- Bush'un 8 yıllık yönetiminden sonra Cumhuriyetçilere karşı oluşan tepki Demokratların işine zaten yarayacaktı. Aynı zamandan Demokratların adayı da iddialı bir aday olunca bu konuda Demokratlar normalden de fazla avantaj sağlayabilir.

13 Temmuz 2008 Pazar

Fransa'da Hareketli Gün

Bugün "Akdeniz İçin Birlik" zirvesi dolayısıyla Akdeniz ülkeleri devlet başkanları Paris'teydi ve önemli görüşmeler yapıldı. Bu iki gün içindeki görüşmelerin en önemlileri de Suriye-Lübnan ve İsrail-Filistin problemleri için yapılan görüşmelerdi. Bu görüşmeler sonucunda hem Suriye hem de Lübnan tarafları karşılıklı büyükelçilik açılacağını açıkladılar. Daha doğrusu Sarkozy'nin bu yöndeki açıklamasını doğruladılar. Öte yandan da İsrail-Filistin konusundaki görüşmelerden sonra Olmert "Barış hiç bu kadar yakın olmamıştı" dedi. Çatışmadan uzak bir Ortadoğu dünyanın çıkarına olacaktır. Bu yönden bu görüşmelerin kayda değer görüşmeler olduğunu söylemek doğru olur.

Yeri gelmişken Sarkozy'den de bahsetmek lazım. Çok garip adam cidden yahu. Cumhurbaşkanlığından önce de garip geliyordu bana. Biraz önce de haberlerde izledim, bizim başbakanımızı karşılaması, uğurlaması sırasında tavırları falan hep dağınık. Yani bir anlamda devlet başkanı ağırlığı yok üstünde. Tabi bundan daha çok dikkat çeken şey de Olmert ve Mahmud Abbas'a birlikte sarılması oldu. Cidden garip adam. Ne zaman Sarkozy'i görsem aklıma G8 zirvesinde sarhoş bir şekilde yaptığı basın toplantısı geliyor.

12 Temmuz 2008 Cumartesi

ÖSeeeYeeeMee

Günün anlam ve önemine binaen üstadı analım

11 Temmuz 2008 Cuma

McCain Neden Başkan Olmamalı/Olmayabilir?

- George Bush. Çok çok çok şey yazılabilir, çok. Seçim döneminde eğer eski başkan rakip partidense tabii ki o eleştirilir ve sempati kazanılır ancak Bush'tan sonra böyle bir gayrete girmeye gerek yok esasında. Sevenleri yok değil tabii ki ama sevmeyenlerinin sayısı malum. 8 yıllık Bush hanedanından sonra Cumhuriyetçilerin güç kaybettiği bir gerçek. Bu tek başına seçilmeme sebebi olabilir McCain için. Ancak McCain akıllı davranıyor, kimi zaman Bush'la yan yana gelmemek gibi hamlelerle bu zararı asgariye çekmeye çalışıyor.

- "Neden başkan olabilir"in ilk maddesi de buydu: Yaş. Adam 72'de seçilecek, bir kez daha seçilirse bunun 80'e kadar yolu var demektir. Evet uygulamada siyaset genelde tecrübelilerin, yaşlıların işidir, ancak böyle olmalı mıdır? İnternette Obama'nın denizde mayoyla çekilmiş fotoğraflarını görmek mümkün, ancak McCain'in böyle bir fotoğrafına rastlamadım, yoktur da herhalde. Vücuduna güvenemiyor demek ki, yaştan olsa gerek. Geçmişte olanlar yaşın ve tecrübenin avantaj olduğunu söylüyor, ama ya halk bu sefer yaş değil de dinamizm isterse? İşte o zaman Con Amca'nın yaşı onu çok etkiler. Demokratlar'ın da en çok kullandıkları, kullanmaya müsait olan konulardan biri de bu zaten

- George Bush

- Bush döneminde önce Afganistan ve sonra Irak'ta olanlardan sonra halk içerisinde savaştan sıkılanların sayısı azımsanmayacak ölçüde. Ancak McCain döneminde savaşlar bitecek gibi görünmüyor, hatta üstüne yenileri de eklenebilir. McCain başkan olur, zıtlaşma bu düzeyde giderse önümüzdeki yıllarda İran harekatı gerçekleşebilir. Irak'la ilgili görüşü de açık zaten. Yani savaşlardan sıkılan halk, yeni savaşları muhtemel kılacak McCain'den uzak durabilir.

- George Bush

- Genelde burada yazılan maddeler, neden olabileceğini anlattığım maddelerle aynı, yalnız madalyonların öbür yüzleri. Aynı yoldan devam edersek beyaz olmasının avantaj olmasının yanı sıra dezavantaj olduğunu da söyleyebiliriz. Dezavantaj çünkü karşısında Amerika'nın ilk siyahi başkanı olabilecek, üstüne üstlük güçlü de bir aday var. Eğer Amerikanyalılar artık bir siyahi de başkan olmalı derse -bunun zamanı gelmiş ise- bir anlamda karşısında şu anda böyle bir aday olduğu için piyango McCain'e patlamış olur.